Sadece Türkiye’de değil birçok ülkede kadın cinayetleri yıldan yıla artış gösteriyor. Teknoloji ilerledikçe, büyük ailelerin yerini çekirdek aileler alıp bunların da çözülüp durmalarıyla insanlar doğal olmayan hastalıklı vahşileşmelere yuvarlanıyor. Belki en kötüsü, kadim kültürlerin ehlileştirici etkileri ortadan kalktı. Yerine yenisini inşa edemedik, edemeyiz de. Bozuluyor, çürüyoruz.
Şimdi kadın cinayetleri sebeplerine gelince:
Gerçek vahşi doğa’dan kopuş ve o kopuşu dengeleyen kadim kültürlerin çağımızda ortadan kalkmış olması. Onun yerini hastalıklı vahşileşmeler almaya başladı. “Gerçek Doğa” ise yetişkin erkekler arasında her alanda rekabet, dövüşme, cinayetler demektir. Ayrıca, bölge sahipliği amaçlarıyla her yerde savaşlarla erkeklerin birbirlerini öldürmesi demektir. Ama insan toplumlarında bunlar artık yok. Dolayısıyla yetişkin erkek sayısı artmakta. Ve son yıllarda hızlıca kadim kültürlerimizi terk etmemizle felaketler çığ gibi büyüyor.
Yetişkin erkeklerin sayısı niçin artıyor?
Çünkü yeni doğan bebeklerin az farkla çoğunluğu erkektir. Bu doğal bir durumdur. İnsanlarda ve diğer bazı ‘erkeklerin rekabetçi ve kavgacı olduğu’ hayvan türlerinde böyledir. Sonra, yetişkinliğe adım atarken ve yetişkinlikte erkekler arasında cinayetlerle ölümler başlar. Ve denge hasıl olur. Hatta insanlarda eskiden savaşlarla erkekler çok fazla ölürdü. Bu sebeple de eskiden dinlerde bir erkeğin birden fazla kadınla evlenmesi sistemi koyulmuştu. Mecburi bir durumdu, ciddi ihtiyaçlar öyle gerektiriyordu. Erkeklerin sayısı sürekli azalırken eşitlik mümkün değildi. Hatta bazı ilkel kabileler kız bebeklerin bir kısmını öldürürlerdi (muhtemelen erkeklerin sayısı sürekli az olduğundan dolayı böyle yapıyorlardı kim bilir..). Yine bazı ilkel kabilelerde kız çocukların tanrılara kurban edilmesi geleneği vardı. Muhtemelen yine sayıyı dengeliyordu bu tip akıl almaz acı uygulamalar.
Şimdi ise savaşlar yok, erkekler arası cinayetler bile yok denecek kadar azalmış durumda (eski çağlara göre düşünürsek). Dolayısıyla, kadın-erkek sayısı eşit olmayınca, erkekler fazla olunca, kadınların seçme şansı yüksek. Aslında bunu “birey-birey sayı olarak” değil de “birey-birey cinsel ihtiyaç dengesi” olarak düşünmek mantıklı olur. Yani, cinsel ihtiyaçlar açısından düşünecek olursak, kadınlar her zaman cinsel ilişkilere açık değil.. Cinsel ihtiyaçlar kadınlarda belirli yaşlarda ve her ayın sadece belirli günlerinde yoğundur. Ama erkeklerde ihtiyarlığa kadar sürekli yoğundur. Bu dengesizlik içinde ise: Her iki cinsin cinsel aktiflik sağlık durumları açısından uygun eşleştirmeleri düşündüğümüzde, kadın başına beş-altı erkek düşer. Bu çok tehlikeli bir durum. Ve sayıca fazla olan erkekler kıskançlıklarıyla birbirlerini öldüremiyor ama sonuçta, kadınsız kalma acısını hazmedemiyor, eşlerini / kız arkadaşlarını öldürüyorlar. Ehlileştirici, uysallaştırıcı kadim kültürlerimizi terk etmiş olmamız zaten ciddi bir problemimiz. Günümüzün çarpık kültürel etkileri yüzünden erkekler çeşitli erkeklik içgüdülerinin itişleriyle anormal komplekslere, bazen de cinnetlere girerek kadın cinayetleri işlemekteler.
Zaten tek eşliliğe mahkum iken..
İnsanın doğası, birkaç yüz bin yıldan beri erkeklerin çok eşli olmasına göre evrilmiş. Şimdi tek eşli olmaya alışmak mümkün. Bazı erkeklere zor gelse de mümkün. Fakat şimdi erkekler tek eş bile bulmada zorlanıyor! Buldukları ise kısa bir sürede onu terk ediyor. Tuhaf bir zamandayız. Bir erkeğin eş bulamamasından daha acısı terk edilmektir. Doğal içgüdüler bambaşka. Sosyal zorunluluklar bambaşka, ters etkide.
Ve temel içgüdüler
Çok eski çağlarda, rekabet cinayetleri ve bölge savaşlarıyla ölümlerden dolayı yetişkin erkeklerin sayısı yetişkin kadınlardan bir hayli az idi. Erkekler fiziksel güçlerinin avantajlarına göre harem sahibi oluyordu. Yani zorla birden fazla sayıda kadına sahip oluyor, onları yanlarından ayırmıyorlardı. “Benim dişilerim bana aittir. Başka erkeklerden hamile kalamazlar. Sadece benim soyumu sürdürmeleri şart.” Bu temel içgüdü hem insanlarda hem bazı hayvanlarda mevcut. İhanet eden dişi şiddetle cezalandırılır. Fakat günümüz kadın cinayetlerinin az kısmında bu içgüdü etkendir. Yine de o ve benzeri içgüdülerin bir şekilde bazı erkekleri farklı şekillerde yansımalarla etki altında tuttuğu bir gerçektir.
Kültürel etkiler
1- Yıllar geçtikçe müslümanların hocalara, hristiyanların papazlara saygısı azalıyor. Yani inançlılık devam etse bile dinsiz yaşam biçimleri artmıştır. Dinin gerektirdiği aileye şefkat merhamet duyguları, aile olmayı kutsal ve saygı değer görme duyguları kadınlarda da erkeklerde de büyük ölçüde azalınca hastalıklı vahşileşme etkileriyle erkekler eşlerini öldürüyor.
2- Akrabalık ilişkilerinin azalması: Büyük aile yerine çekirdek aile yapısını yeni kültürel etkiler şart koşuyor. Çekirdek ailelerin ise televizyon etkisiyle büsbütün akrabalardan izole yaşamaları.. Akrabalar arasında ihtiyarların hayat tecrübelerine artık kimsenin saygı duymaması.. Yaşlıların nasihatlerine kesinlikle ihtiyaç duyulmaması.. Boşanmaların her yıl arttıkça artması..
Uyuşturucu veya uyarıcı madde / alkol kullanımları
Cinayet işleyenlere bakarsak, bu tip maddelerin etkisiyle cinayet işleyenler çoğunlukta. Ancak, madde bağımlılığı ve alkol kullanımı gerçekte var olan duygu ve düşüncelerin pervasızca şiddete dönüşmesini sağlar o kadar. Yani temel sebepler yukarıda yazdıklarımdır. Uyuşturucular ve alkol sadece bireylerin cinayet işleme eğilimlerini kontrol altında tutamamalarını getiriyor.
Kadın cinayetleri problemine çözüm var mı?
Gerçek vahşi doğaya dönemeyeceğimize göre.. Zaten bunu düşünmek bile korkunç. Ama öte yandan insanı insan eden kadim kültürlerimizi terk etmiş olmamız ve şehir hayatlarının insanları bireyselliklere yöneltmesi “hastalıklı bir vahşileşme” getiriyor. O halde, bilimin ışığında çok sert bir kültürel devrim şart. İnsanlar küçük yaşlardan itibaren bambaşka akılcı bir toplum düzenine uygun olarak eğitim görmek zorunda. Yüksek faziletler çerçevesinde, mutlak adaleti olmazsa olmaz şart koşan zihinsel yapıya sahip olmak, hayvani içgüdüleri yüksek bilinç kontrolü ile yenebilme özelliği kazanmış olmak.. Saçma sapan komplekslere ve ağır romantizmlere düşmeyecek şekilde güçlü kişilik sahibi olmak.. Bütün bunların çerçevesinde kültürel devrim ve yepyeni bir eğitim sistemi mutlaka uygulanmalıdır.
Yoksa, her şey zamanla daha da kötüye gidecek. Çünkü kadın cinayetleri olaylarının artışı gösteriyor ki insanlar arasında beklenmedik bambaşka hastalıklı vahşileşmeler de ayrıca doğacaktır. Ki nitekim hem kız hem erkek ergen çocuklar arasında inanılmaz vahşi kavgalar artış göstermekte. Birbirlerine aşırı nefretle acımadan acı çektiren gençlerin sayısı git gide artmakta. Ve bunlar henüz başlangıç.. Yani ağır ve sert bir kültürel devrim ile yepyeni bir toplum kültürü modelinin çıkarılması artık ciddi bir ihtiyaçtır. Bu konuda yapılması gereken çalışmalar, sosyologların ve psikologların devlet politikası çerçevesinde işbirliğini gerektirir.