Gostlama: Arkadaşınız ortadan kaybolur. Telefonları açmaz, mesajlara cevap vermez. Anlamalısınız ki arkadaşınız veya sevgiliniz sizi gostlamış! Yani açıkçası gerçek şu ki, saygısızca terk edildiniz!
Küçük gostlama: Arkadaşınız birkaç gün veya bir iki hafta sizle olan tüm ilişiğini keser, ortadan kaybolur. Sonra “hiçbir şey olmamış gibi” samimiyete, sevecenliğe, sıcak dostluğa geri döner.
Gostlama vb tuhaf terimler niçin var?
Aslında gostlamalar, gostlanmalar hep vardı. Sadece adı konmamıştı. Şimdi yeni nesiller ilişkilerinin her detayını adlandırıyor. Peki niçin böyle oluyor? “Bizim zamanımızda” biz niçin böyle dikkatli değildik? Bizim zamanımızda demekle kendi gençliğim açısından düşünüyorum, yani şimdi 59 yaşta olarak.
Sebep, çağ değişti. Yeni nesiller 16-17 yaşlarından itibaren ÖZGÜR BİREY olmalarını öncelikle kendileri kabul ediyor. Ve sonra, sonrası yok. Büyükler kabul eder mi etmez mi bunun hesabını yapmazlar. Herkes kabul etmek zorunda diye bir düşünceye bile takılmadan, ona göre tavizsiz, cesur ve özgüvenli bir şekilde yaşarlar.
Eskiden dünya büyüklerin dünyası idi. Dünya yetişkinlerin çevresinde dönerdi. Gençler büyüklere saygı, küçüklere sevgi çerçevesinde, büyüklerin düşündükleri hayat yolunda, büyüklerin gösterdiği doğrultuda yaşarlardı. Büyüklerin çizdikleri sınırları aşmaya cüret etmeyi akıllarının ucundan bile geçirmemek zorundaydılar. Ama şimdiki gençlerin artık kendi yaşlarına uygun sosyal çevreleri var. Hiçbir şey eskisi gibi değil. Anneler, babalar çocuklarını yetiştirmede, eğitmede ve çocuklarıyla olan ilişkilerinde eskiden bilinmeyen, düşünülmeyen pekçok şeyi bilmek ve düşünmek zorundalar. Çocuk psikologlarının rehberliğine ihtiyaçları var.
Gostlama, gostlanma ve bunların küçüğü
Gostlama saygısızca.. Ama net. Gostlanmış kişi terk edilmiş olarak niçin böyle oldu diye düşünür. Üzülür, sebep ne idi bulmaya çalışır.
Küçük gostlama ise, adı küçük ama saygısızlığı çok daha büyük. Küçük gostlanmaya uğramış kişi, geri dönen arkadaşını hâlâ hayatında tutacaksa, kendisinde özsaygı ve özgüven eksiklikleri var demektir. Bir yandan da duygusal zekâ geriliği söz konusudur.
Evet, küçük gostlama çok daha kötü. Hiç kimseye yakışmaz. Çok çirkin bir şey. Bu ahlaksızlığa yeltenen kişiler bencil, dengesiz, saygısız ve kendilerini herkesin baş tacı etmesi gerektiğine inanan megalomanyak kişilerdir. Asla hayatınızda tutmamalısınız. Ne iyi bir arkadaş olarak ne de sevgili olarak! Peki gerçekten böyle mi?
Gostlayıcıları günah keçileri olarak görmek zorunda mıyız?
Aslında her şey göreceli. Gostlama yapanlara sorsak muhtemelen diyecekler ki “Ben o kişiyle bir şeyler yaşadım diye benim tapumu mu aldı? Ne hakla beni kendisine bağlı tutma cüretini gösteriyor! Onun işi gücü yok mu? Niçin bana takıntılı olmuş?”.. Böyle diyebilirler.
Yani, acaba, alışılmış romantik kalıplar ille de olması gereken gerçeklik midir? Bunlar erdemler midir? Aslında, gostlama yapan kişilerden önce gostlananların durumlarını düşünmek lazım. Eğer kahroluyorlarsa bundan ders çıkarmaları gerekir. Niçin yıkılıyorlar? Niçin derin acılar çekiyorlar? Bence sebep çağ dışı kalmış olmalarıdır. Yeni çağın birey olma modelinin bilincinde değiller. Duygularının, hormonlarının ve basmakalıp romantizm modellemelerinin köleleri olmuşlar. Gözlerini açmak zorundalar.
Herkes kendi işine sahip çıksın!
Bazı tutucu zihniyetler için acıdır belki ama gerçek sadece budur: yani tamamıyla özgür ve güçlü bir birey olacaksın.. sahiplenmeyi beklemeyeceksin, herkesin özgür olması gerektiğini ayrıca kabul edip kimseyi sahiplenmeye de kalkışmayacaksın. Tutuculuklar aslında grupsal sömürücülük modelleridir. Artık uyanışlar var. Bu çağda BİREY olmayı gerçekleştirmek eski zamanlara göre farklı olmak zorunda. Ayağın yere sapasağlam basacak. Daha çocuk yaşta yeni-ilkel dünya‘nın acımasız kurallarına göre, sen, tek başına, ayağını yere sapasağlam basacaksın. Dost aramayacaksın. Ve hiç kimseye dost olmak için uğraşmayacaksın. Sürekli ‘an’ının yüksek farkındalığında olmak zorundasın. Geçmiş-şimdi-gelecek üçünü bir arada avcunun içinde tutmayı bilmiyorsan bu çağda hep ezilirsin. Her zaman, sadece “Şu an” var ve her bir şu an içinde geçmiş çalışmalarını gözlemleyebilmeli, ona göre şimdiki çalışmalarını organize etmeyi mükemmelen başarmalı ve tüm bunların etkisinde olarak da gelecekle ilgili planlarını sürekli en iyi iyileştirmelerle güncellemelisin. İşte buna özfarkındalık denir.
Bakın Mevlana’dan ilginç bir söz: “İki kuşu birbirine bağlarsanız ikisi de uçamaz!”
Yalnızlık mı gerekiyor?
Yalnızlık değil. Bilakis daha güçlü sosyallik söz konusudur. Sürü psikolojisini tamamıyla aşmak, sağlıklı, mantıklı sosyalliklere yönelmek lazım. “Çıkarcılık” terimi ile kişileri ayıplamak düşük zeka ürünü bir romantizmdir. Çünkü gerçekte dünya sadece çıkar ilişkilerine dayalıdır. Gerçekçi düşünmek lazım. Dolayısıyla “çıkarcı” olmamızı faziletli çerçevelerde gerçekleştirmeliyiz. Çıkarcılık başkalarını ezmek anlamına gelmez. Başkalarının sırtından geçinmek anlamına gelmez. Kişi bataklıklarda boğulmamak için öncelikle kendisini güçlendirmek zorunda. Ta ki ulu bir çınar olsun ve bataklıkları bile kurutsun.
Sonuç
Yukarıda da dediğim gibi gostlama, küçük gostlama ve benzeri davranışlar hep vardı. Ve insan her zaman aynı insandır. Çağlar değişse de insanların insani duyguları, insani beklentileri değişmez. Şimdi gençler her şeye ad buluyor diye değişmiş olmadılar. Belki ilişkilerdeki davranışlara isimler vermeleri iyi bir uyanıştır. Daha iyi yeni nesiller gelecek demektir. Genç yaşta bilinçlenecekler, sahip oldukları özsaygılarının zedelenmemesi için tedbirler geliştirecekler. Bütün bunları düşünerek, duygusal zeka geriliklerinden de kurtulacaklar. Yetişkinliğe sapasağlam girecekler. Z kuşağı, veya adı ne kuşağı olursa olsun her yıl yenilenen en son nesiller çok daha iyi bir gelecek şekillendirecekler.