Aşk için şans getiren bitkiler

Aşk için şansa ihtiyaç var mı? Bu konuda şans getiren çiçekler var mıdır? Aslında insan ne ararsa kendinde aramalıdır. Aşkta şansı da öyle..

Japon gülü, kıpkırmızı nefes kesici güzellikte çiçekleriyle aşk için şans getiren bitkilerdendir Fen-Şui felsefesine göre

Okuduğum bir makalede Feng Şui felsefesine göre, aşk için şans getiren bitkiler olarak üç bitki adı verilmiş (Japon gülü, barış çiçeği ve siklamen). Çiçekleri değil de yazılanları saçma buldum. Veya benim okuduğum yerde bilgiler üstün körün ve eksik verilmiş olabilir. Şimdi benim konu etmek istediğim mesele çiçeklerin şans getirmesinin dışında.

Çiçeklerden falandan filandan “şans” ummak bir yana, insan gerçekçi olup kumarın her çeşidinden, her derecesinden kaçmalıdır. Şansa değil kendi temiz emeğine bakacaksın. Aşk konusunda bekleyici değil, rahatsız edici de değil, aranan kişi olmak gerektiği üzerine tavsiyeler yazmayı düşündüm.

Aşk nedir?

Aşık Veysel’e göre aşk sevdiğine kavuşamamanın verdiği derttir. Bu durumda, maksat hasıl olunca aşk biter mi? Genelde bitiyor. Fakat günümüzde aşkın tanımı ya da aşktan anlaşılan şey kişiden kişiye değişir. Çok farklı bakış açılarıyla aşk tanımları yapmak mümkündür. Kısaca, genel ve basit anlamda aşk: Cinsellik de dahil olarak, birçok duyguları, sevinçleri, dertleri paylaşmaya yönelik, sadece iki kişi arasında olan derin ve güçlü bir sevgi.

Aşktan yana şanssız iseniz

Sizin ihtiyacınız kendi havanızı değiştirmenizdir. Dışarıda uğur veya uğursuzluk aramayın. Çiçeklerden medet ummayın. Hacı Bektaş’ın dediği gibi “Ne ararsan kendinde ara”..

Aşkın ve sevginin kalıcı olması nelere bağlıdır? İnsanlar farklı görüşlere sahip olabilir. Farklı dinlere sahip olabilir. Ama aşkta en önemlisi: ortak estetik anlayışı, ortak ilgi alanları ve ortak espri anlayışıdır. İnsanlar çeşitli sorumluluklarının yanısıra nefes almaya, gülmeye, eğlenmeye, özgürce zevkli uğraşılarda bulunmaya ihtiyaç duyar. Ve aşk kapsamındaki ikili ilişkilerde bireylerin bu tip ortak yanları olması büyük önem taşır. Bunlar beraberliğin uzun sürmesini, belki de kalıcı olmasını sağlar. Elbette aşkın kalıcılığı bunlara muhtaç değil. Çünkü: ..

Barış çiçeği, yeşil yapraklar, bembeyaz çiçekler

Aşk hasretlerle beslenir, sürprizlerle ve yeniliklerle hayatta kalır

Bunları unutmayın. Kendinize özgü emin bir duruşunuz, yüksek bir özsaygınız olmak zorunda. Ve sürekli dosdoğru bilgilerle kendisini geliştiren bir karaktere sahip olmalısınız. Ciddi sorumluluklarınız, sürekli sizi besleyen, güçlendiren çalışmalarınız olmalı. Kimsenin peşinde koşucu olmayın. Kolay ulaşılan da olmayın. Çantada keklik bir aptal aşık hiç olmayın. Sen özgürsün. Sevdiğin kişi de özgür. Birbirinizi karşılıklı olarak özgürlüklerinizle kabul edin ki aşkınız ölmesin. Bunu ciddi olarak kabul ederseniz birbirinize değer verme emekleriniz de daimi olacaktır.

Eğer siz zayıf iseniz, işte o durumda “aşk için şans getiren bitkiler”.. ve aşk için şans sağlayan şeyleri ararsınız. Veya estetik ameliyatlar, dudak-meme dolgunlaştırmaları, tuhaf giysiler vesaire dış etkilerle baştan çıkarıcı olmaya çabalarsınız. Sen kendini bilmiyorsun. Aşkı hiç bilmiyorsun. Taşıma su ile değirmen dönmez. İçsel gelişimler, değişimler, tazelenmeler gerçek güzelliklerdir. Sevdiklerinizin başını ruh enerjinizin güzellikleriyle döndürün.

Beğenilmiyorsanız, itici iseniz ne yapmanız lazım?

İticilik fiziksel özelliklerden kaynaklanmaz. Tamamıyla davranışsal özelliklerden kaynaklanır. İnsanların karşı cinsten aşk namına beklentisi, kendileri bile çok farkında değildir ama can’dır, nefestir, sıcaklıktır, anlaşılmaktır, içtenliktir, duyguları geçirebilmektir.

Aşkı bekleme. Aşık olunacak biri olmak için çabala.
Şarkıcılıkta derler ya “duyguyu insanlara geçirecek şekilde o sözleri adeta yaşayarak, kalbinden hissederek söylemelisin”.. Biraz bunun gibi ama ters yönde düşünün: Yani karşı taraf görmeli ki duygularını sana geçirebiliyor. Yani sen onu anlamakla kalmayıp bir de her konuda, her derdini anlatmasında sen büyük ilgiyle, büyük canlılıkla, aktif ilgi yönelimi ile, sevgi dolu bir şekilde “katılımcı” oluyorsun. Yani dinlemekle kalmıyor, verimli bir şekilde katılımcı oluyorsun.. ki bu gerçekten çok değerli bir vasıftır. Hem de ne kadar yüksek akılla, ne kadar yüksek anlayışlı katılımcı oluyorsun! Ve de ne kadar hayat dolu bir şekilde! Ama asla yapmacık olmayacak. Gerçekçi görünmek şöyle dursun, gerçeğin ta kendisi olmak zorunda!
Şarkıcılık örneğinde dediğim gibi, kişi sana duygularını geçirebildiğini görmeli. O zaman sana hayran olur. Senin yanında mutlu olur.

Sen, o kişinin değer verdiği konulara kendi düzeyine uygun olarak akıl-mantık çerçevesinde, empatilerle değer verirsin. Onun ifadelerini çok güzel bir şekilde bütünleştirirsin. Onun anlatmak isteyip de beceremediği konuları bile açar, çözer, onu hafifletir, onu güvene, sevinçlere, hayranlıklara sokarsın. Anlaşıldığı üzere, aklın ve mantığın gerektirdiği gibi, işe davranışlarını değiştirmekle başlaman gerekiyor. Dopdolu bir insan olmalısın. Sen çevrendekilere karşı öyle gerçek bir “hayat dolu can” olmalısın ki aşktan yana nasiplenesin.

Anlaşılmayı beklemeyin – Anlayıcı olun

Ufuklarınızı açmak için çalışın. Kendinizi aşın. Çok okuyun. Davranışlarınızı, hayata bakış açınızı, huyunuzu suyunuzu değiştirin. Belki çok zor ama gereken bu. Ve asla imkansız değil.

Bakınız internet ortamında insanlar çetleşme vesaire yazışmalarla yüzlerini bile görmedikleri, seslerini bile duymadıkları kişilere aşık oluyor. Niçin aşık oluyor? Çünkü o kişi onun yazdığı sözlerini anlıyor, ilgi gösteriyor, saygı duyuyor, güzel güzel karşılıklar veriyor diye! Yani insanlar saygıya, ilgiye, anlaşılmaya, dertlerine de sevinçlerine de katılımcı olacak kişilere hasret.. ve öyle birisine aşık oluyorlar! Belki hiç görmedikleri kişilerden etkilenmeleri, gerçek algılamaları aptalca ve tehlikeli.. Ama, insanların çoğu böyle maalesef. Yani çoğunluk insanlar zayıf, eksik, enerjisiz kişiler.

Siklamen, pembe çiçekli

Kendinizi ışıklandırmaya en yakınlarınızdan başlayın

Kimse onlar.. Kardeşleriniz, abileriniz, ablalarınız, belki anneniz babanız, belki hiç sevmediğiniz ve zırt pırt size geldiği için rahatsız olduğunuz dedikoducu bir komşunuz.. Belki yaramaz mini yeğenleriniz.. Belki ukala bir arkadaşınız. Önce onlara karşı gözünüzü açın. Onları “görün”. Onlara saygı duyun. Onlar var. Onlar çok değerli. Onların ruhlarının derinliklerine inmelisiniz. Duygularını düşüncelerini anlamaya çalışın. Kitap okuyor gibi onların iç yüzlerini okumaya çalışın. Onların anlattıklarını saygı sevgi ile, heyecanlı sevinçli bir meraklılıkla dinleyin. Adeta kalplerinin içlerine girin. Anlattıklarına bilinçli ve aktif katılımcı olun. Saçma sapan, değersiz şeyler bile anlatsalar bu sefer niçin o şeyleri anlatmaya ihtiyaç duyduklarını anlamaya çalışın ve onları anlayın. Bu anlayışlılık meselesinde belki bir hiç olsanız bile, eğer kendinizi geliştirmek isterseniz zamanla gelişirsiniz. İşte böylelikle kendinizi diriltme yoluna koyulun.

Çok da kitap okumanız lazım. Zor kitaplarla başlamayın. Mesela hırslı, azimli ünlülerin hangileri bir şeyler yazmaya meraklıysa.. Kitap veya makaleler.. Onları okumakla başlayabilirsiniz. Onların anlattıklarını daha iyi anlarsınız. Böylece yavaş yavaş açılır ve daha ciddi kitaplara geçersiniz. Çok şey okuyun. Magazinden spora, sanattan bilimsel konulara kadar.

Çevrenizdeki insanları anlamayı ve onlara aranan bir anlayışlı arkadaş olmayı başarırsanız zaten size kapılar birer birer açılır. Kendinizi yeni, değerli arkadaşlıklar içinde buluverirsiniz. Aranan biri olursunuz. Ve böylelikle bir şekilde aşk sizi bulur.

Unutmayın ki sevgi emektir

Aşk, bir insanla hayatını muazzam büyük bir sevgi ile birleştirmek.. Bunu basit bir şey mi zannediyorsun? “Ben bomboş bir insan olarak kalayım, bir mucize olsun biri bana aşık olsun.. Hem de tam istediğim gibi zevkime uygun, kafama uygun..” Böyle beklersen bu dünyadan nasipsiz gideceğin kesindir.

Aranan, beğenilen insan olmak çok sıkı çalışma ister. Özsaygın olsun. Önce kendine saygı duy. Kendi ayaklarının üzerinde başarılı ol. Her konuda kendine yeten, maddi-manevi bağımsızlık sahibi olmalısın. Özsaygı işte bunlarla olur. Kendini aşacaksın. Buna mecbursun. Zaten sadece aşk için değil, insanlık bunu gerektirir. İnsan her gün gelişim halinde olmalıdır. Ama her gün. Kesintisiz her gün.
Nasıl gelişeceksin – evrileceksin? Şöyle: Yeni insanlar tanımakla.. Yeni bilgiler öğrenmekle.. Yeni deneyimler yaşamakla..
Zaten ne demiş peygamber efendimiz: “İki günü bir olan yanılmıştır.” .. Ama senin bugünün dününden boş ise, kendi kendini nasıl bir cehennem çukurunun dibine hapsetmişsin bunu gör, kabul et ve çık o çukurdan.

Yazar: Erdal Yüksel

Kategori: Yaşam

Etiketler: |


Sorunuzu / Yorumunuzu Aşağıya Yazabilirsiniz.

Lütfen sorunuzu konu ile ilgili sayfaya yazmaya gayret edin.

Ön Adınızı ve şehrinizi yazın:

Sorunuzu/Yorumunuzu yazın: